top of page

Livâü’l-Hamd ve Beyt-i Ma‘mûr: Mahşerdeki Sancak ve Gökteki Ev

Livâü’l-Hamd ve Beyt-i Ma‘mûr
Livâü’l-Hamd ve Beyt-i Ma‘mûr

Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın Marifetnâme adlı eserinde, Peygamber Efendimiz’e (sav) verilen Livâü’l-Hamd sancağı ve göklerdeki Beyt-i Ma‘mûr büyük bir ihtişamla tasvir edilir. Mahşer günü ümmetin şefaat için bu sancağın altında toplanacağı, göklerde ise meleklerin sürekli tavaf ettiği Beyt-i Ma‘mûr’un bulunduğu anlatılır. Bu ev, tufandan önce yeryüzünde iken göğe kaldırılmış, her gün yetmiş bin meleğin ibadet ettiği bir makam olmuştur.

Peki, bin yıllık uzunluğa sahip sancağın üzerindeki yazılar neyi temsil eder? Beyt-i Ma‘mûr’un Kâbe ile olan sırrı nedir? Ve neden oraya giren bir melek, kıyamete kadar bir daha giremeyecek kadar büyük bir kalabalıkla karşılaşır? Marifetnâme’nin bu bölümü, mahşer günü ümmete şefaat ve göklerdeki kutsal evin sırrını gözler önüne seriyor.


DÖRDÜNCÜ NEV‘İ: Livâ-yı Hamd’i ve Beyt-i Ma‘mûr’u bildirir.


Ey aziz! Tefsir ve hadis âlimleri ittifakla şöyle buyurmuşlardır: Hakk Teâlâ, Habîb-i Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) hazretlerine Livâü’l-Hamd isminde bir sancak-ı şerîf bahş etmiştir. Mahşer günü ümmet-i Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) onun altında toplanacaktır. Ümmetine şefaat edecek olan Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), kendisine va‘d edilen Makâm-ı Mahmûd’a gidip Livâü’l-Hamd altında toplanan ümmetine şefaat edecektir.


Şimdi o Livâü’l-Hamd, Cennetin en yüksek yerinde, sonsuz bir sahrada, Hamd dağı üzerine dikilmiş büyük bir âlemdir. Uzunluğu bin yıllık mesafedir. Kabzası (tutulacak direği) beyaz gümüşten ve yeşil zebercedden olup, üst ucu kırmızı yakuttandır. Üç köşesi vardır ki, her iki köşe arası beş yüz yıllık mesafedir. Üzerinde nûrdan üç satır yazı vardır. Her birinin uzunluğu beş yüz yıllık yol olan satırların birincisinde: Bismillahirrahmânirrahîm, ikincisinde: Lâ ilâhe illallâh Muhammedün Resûlullah, üçüncüsünde: Elhamdü lillâhi Rabbi’l-âlemîn yazılıdır.


Bu büyük sancağın altında yetmiş bin sancak daha vardır. Bunlardan her birinin altında yetmiş bin saf melek vardır. Her safta bulunan yetmiş bin melek, Hakk Teâlâ’ya tesbih ederler.


Beyt-i Ma‘mûr: Firdevs Cennetinde kırmızı yakuttan yüksek bir kubbe idi. Hakk Teâlâ, Hazret-i Âdem (aleyhisselâm)’ı Cennetten yeryüzüne indirip sonra tevbesini kabul edince, ona bir ikram ve Cennet yadigârı olması, tavaf ve ziyaret etmesi için Beyt-i Ma‘mûr’u Cennetten bu dünyaya, Kâbe’nin bulunduğu yere indirdi. Biri doğuya, biri batıya açılan iki kapısı vardı. Beyt-i Ma‘mûr’un içinde nûrdan üç kandil vardı. Bu kandillerin o zaman aydınlattığı yerler şimdi Harem-i Kâbe’dir.


Hakk Teâlâ’nın emriyle yedi kat göklerdeki melekler nöbetleşerek iner, Âdem aleyhisselâm ile beraber Beyt-i Ma‘mûr’u tavaf ederlerdi. Beyt-i Ma‘mûr, Hazret-i Âdem aleyhisselâmdan Hazret-i Nûh aleyhisselâma kadar yeryüzünde idi. Tufandan önce dünya semâsına kaldırılmıştır. Kıyâmete kadar orada kalıp, sonra yine Cennette olan yerine götürülecektir.


Beyt-i Ma‘mûr’un yeryüzünde olduğu yerde, Hazret-i İbrahim aleyhisselâm Hakk Teâlâ’nın emriyle Beyt-i Şerîf’i inşa etmiştir. Eğer Beyt-i Ma‘mûr gökten düşse, tam Kâbe-i Muazzama’nın üzerine düşer. Yerdeki Beyt-i Şerîf (Kâbe) ile gökteki Beyt-i Ma‘mûr arası Harem-i Şerîf’tir.


Hâlen Kâbe duvarında bulunan ve öpülen Hacer-i Es‘ad (kutlu taş), Beyt-i Ma‘mûr’dan yadigâr kalmıştır. Hacer-i Es‘ad kırmızı yakut iken, tufanda Hakk Teâlâ’nın emriyle Hacerü’l-Esved (siyah taş) olmuştur.


Dünya semâsındaki Beyt-i Ma‘mûr’a her gün yetmiş bin melek girip namaz kılar. Bu meleklere “cin” de denir, çünkü İblîs de onlardan idi. Sayıları o kadar çoktur ki, Beyt-i Ma‘mûr’a bir kere girene kıyâmete kadar bir daha sıra gelmez.

Yorumlar

5 üzerinden 0 yıldız
Henüz hiç puanlama yok

Puanlama ekleyin
bottom of page