top of page

Yağmurun ve Rüzgârın Sırrı: Marifetnâme’de Yasak Deniz ve Göklerin Perdesi

ree

Marifetnâme’nin bu bölümü, Yasak Deniz’i, yağmurun nasıl indirildiğini, rüzgârların çeşitlerini, bulutların ve gök gürültüsünün ilâhî düzenini anlatır.


Peki, yağmur damlaları gerçekten gökten nasıl iner? Rüzgârların farklı türleri hangi görevleri taşır? Gökkuşağı yalnızca bir doğa olayı mı, yoksa rahmetin işareti midir? Marifetnâme, gök boşluğunu, bulutların ve rüzgârların düzenini öyle ayrıntılı bir şekilde tasvir eder ki, satırları okudukça yağmura ve gökyüzüne bakışınız bambaşka bir anlam kazanır.


DÖRDÜNCÜ NEVİ

Kâinatın bazı hâllerini ve gök boşluğunu (atmosferi) bildirir.


Ey aziz! Ehl-i tefsir ve ehl-i hadis şöyle buyurmuşlardır: Allahü Teâlâ, daha önce sözü edilen, Güneş, Ay ve yıldızların doğusundan batısına kadar içinde yüzdüğü denizin altında, hava denizinin ortasında Arz ve semâ arasında bir su deryası yaratmıştır. Buna Yasak Deniz derler. İçinde balıklar gibi yüzen binlerce çeşit mahlûk vardır. Bunun suyu ile tufan olmuş, Nûh aleyhisselâma inanmayanlar boğulmuştur.


Hakk Teâlâ yağmur yağmasını murad ettiğinde, göklerin üstünde olan Rızıklar Denizi’nden belli vakitlerde, taksim edilmiş rızıkları semâya indirerek Yasak Deniz’e ulaştırır. Oradan rüzgâra yükletip bulutlara bildirir. Böylece rızıklarla karışan su, kalbur misali elenerek yağmur damlaları şekline gelir. Hakk Teâlâ’nın emri ile her yağmur damlasını bir melek indirerek belirli yerine koyar. Melekler nûrdan yaratıldığı için yağmur damlalarını indirirken izdiham olmaz; ışık huzmeleri gibi birbirinden geçerler. Semâdan yere inen her yağmur damlası ölçülü ve tartılıdır. Karaya ve denize faydası çoktur. Bir yağmur damlası rızık ile dolu ise ondan karada bitki hâsıl olur, denizde sedeflere ulaşır. Yani rızıklar kendi deryasından Yasak Deniz’e, oradan bulutlara, oradan da kara ve denizlere iner.


Allahü Teâlâ hava deryasının (atmosferin) içinde kar ve doludan yüzbinlerce dağlar yaratmıştır. Yerin bir bölgesine kar ve dolu yağdırmayı dilediğinde, onlara vekil olan Mikâil aleyhisselâma emreder. O da yardımcısı olan, daha önce bildirilen İsmail isminde meleğe emredip dilediği yere istediği kadar kar ve doluyu, her tanesini bir melek indirmek sûretiyle yağdırır. Nitekim Hakk Teâlâ, Nûr sûresi kırküçüncü âyet-i kerîmesinde: “… Gökten dolu dağlarından doluları indirir …” buyurmuştur.


Allahü Teâlâ daha önce bildirilen yeşil cevherden suyu yarattığında, suyun buharından da rüzgârı yaratmıştır. Yer ile gök arasında olan rüzgâr üç kısımdır:

  1. Rîh-i Akîm (Yağmursuz rüzgâr): Âd kavmine gönderilen rüzgârdır.

  2. Rîh-i Sevâd (Kara rüzgâr): Yıldızların içinde yüzdüğü deryayı, yağmurların yağdığı deryayı, kar ve dolu dağlarını yüklenip gök boşluğunda tutan rüzgârdır.

  3. Rîh-i ehl-i Arz (Yer halkının rüzgârı): Çeşitli yönlerden hareket eden havadır. Bulutları birleştirip ayırır, yağmur ve kar yağacak yerlere götürür.


Rüzgârların esmesi Mikâil aleyhisselâmın idaresine verilmiş, onun hareket ettirmesine bağlanmıştır. Onun izni ile eser, izni ile durur. Hakk Teâlâ havayı, mahlûkların nefes almaları için; rüzgârı da ferah, sürûr ve bir kısım eşya ve işlerin düzeni için yaratmıştır. Çünkü hava ve rüzgâr olmasa her şey kokar, bozulur ve karada yaşayan bütün canlılar helâk olurdu. Rüzgârın yağmur yağması, bitkilerin büyümesi gibi faydaları çoktur. Şekilleri güzelleştirme, hayatı koruma ve eşyayı havalandırma gibi özelliklerinin sonu gelmez.


Hakk Teâlâ bulutları latif ve içi boş yaratmıştır. Onları Mikâil aleyhisselâmın yardımcıları havada bir araya toplayıp yere yakın getirdiklerinde gökyüzünü kaplayıp yoğun bulutlar oluşur. Melekler tarafından yerden uzaklaştırılıp semâya kaldırıldıklarında ise latif olurlar.


Hakk Teâlâ bulutların sevki için Ra’d isminde küçük bir melek yaratıp Mikâil aleyhisselâma tâbi kılmıştır. Demirden bir kamçısı vardır. Onunla bulutları deve güder gibi sevk eder. Şiddetli vurduğunda kamçısından çıkan ateşe şimşek derler. Bu ateşin yere düşen kıvılcımına yıldırım denir. Korkutucu ses olan gök gürültüsü ise meleklerin en küçüğü Ra’d’ın sesidir ki, Hakk Teâlâ’ya hamd ile tesbih eder. Böylece bulutları gidecekleri yere götürür. Nitekim Hakk Teâlâ, Ra’d sûresi onüçüncü âyet-i kerîmesinde: “Ra’d Allahü Teâlâ’yı hamd ederek tesbih eder, yardımcıları olan melekler de ondan korkularından tesbih eder” buyuruyor.


Yağışlı havalarda gökyüzünde çeşitli renklerden meydana gelen ve gökkuşağı denen yaya Kavs-i Kuzah (Kuzah yayı) denmiştir. Ancak “Kuzah” şeytan ismi olduğu için, hadis-i şerif ile yasaklanmış; Kavsullah denmesi emrolunmuştur. Çünkü gökkuşağı, Hakk Teâlâ’nın rahmetinin alâmeti, kudretinin meydana çıkması ve bereketinin habercisidir.


Hakk Teâlâ yeryüzü etrafındaki havayı latif yaratmıştır. Yeryüzündeki canlılar havayı burunlarına çekmek sûretiyle teneffüs ederek yaşarlar. Allah, bu havanın üstünde duman, onun üstünde beyaz bulut, onun üstünde yağmur bulutları, onun üstünde de uçan kuşlar yaratmıştır. Bu kuşların ne Yasak Deniz’de, ne de yeryüzünde yuvaları vardır. Onlar hava yer, hava içer, havada uyur, havada çiftleşirler. Yumurtalarını havada yüksekten bırakırlar. Aşağı inerken yumurta canlanıp yavru olur, kanatlanır ve uçar. Sonra yukarı doğru uçup kendi cinsinden kuşların bulunduğu yere gider.

Uçan kuşların bulunduğu havanın üstünde kar ve dolu dağları, onun üstünde Yasak Deniz, onun üstünde latif hava, onun üstünde de Güneş, Ay ve yıldızların içinde hareket ettiği derya vardır.


Güneş ve yıldızların ışıkları çok şiddetli olup onlarla bizim aramızda bulunan bu latif hava, saf su deryası, kar tabakaları ve bulutlar, ışıkların bize gelmesine tamamen engel olmazlar. Eğer bu kadar engel olmasaydı, Güneş’in ısısına ve hararetine dayanılmazdı.

Yorumlar

5 üzerinden 0 yıldız
Henüz hiç puanlama yok

Puanlama ekleyin
bottom of page