top of page

Levh, Kalem ve Sidretü’l-Müntehâ: Arş’ın Altındaki Sırlar

Levh, Kalem ve Sidretü’l-Müntehâ: Arş’ın Altındaki Sırlar
Levh, Kalem ve Sidretü’l-Müntehâ: Arş’ın Altındaki Sırlar

Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın Marifetnâme adlı eserinde, Arş-ı A‘zam’ın altında yer alan Kürsî, Levh-i Mahfûz, Kalem, Sidretü’l-Müntehâ, Tûbâ ağacı ve Sûr’un derin tasvirleri yapılır. Kırmızı yakuttan sütunlar üzerinde yükselen Kürsî, zümrüt renginde bir Kalem’in beyaz nurdan mürekkebiyle Levh-i Mahfûz’a kıyamete kadar olacakları yazışı, Sidretü’l-Müntehâ’daki Tûbâ ağacının cennet köşklerine uzanan dalları… Hepsi kâinatın ilahî düzenini sembolize eder.


Peki, Kalem’in ilk yazdığı şeyler neydi? Sidretü’l-Müntehâ’da yükselen Tûbâ ağacı hangi anlamları taşır? İsrafil’in Sûr’u, ruhlar için nasıl bir berzah âlemidir? Marifetnâme’nin bu bölümü, göğün ötesinde gizlenmiş kozmik sırların kapısını aralıyor.


BEŞİNCİ NEV‘İ: Arş-ı A‘zam’ın altında olan Kürsî, Levh, Kalem, Sidre-i Müntehâ, Tûbâ ağacı, Sûr ve Berzah-ı Ervâh’ı bildirir.


Ey aziz! Tefsir ve hadis âlimleri ittifakla şöyle bildirmişlerdir: Allahü Teâlâ, Arş-ı A‘zam’ın nûrundan, Arş’ın altında, Arş’ın ayağına bitişik dört sütun üzerinde kırmızı yakut renginde büyük bir Kürsî yaratmıştır. Sütunları yerin dibine ulaşmaktadır. Bütün gökler ve yerler, Kaf dağı, Kürsî’nin büyüklüğü yanında çölde bir yüzük halkası kadar kalır. Bunun gibi Kürsî de Arş-ı A‘zam’ın altında sahrada sofra gibi kalır. Buradaki benzetmelerden maksat, Arş ve Kürsî’nin büyüklüklerini açıklamaktır; yoksa büyüklükleri gerçekten bu kadardır demek değildir. Çünkü onların hakikatini ve büyüklüklerini ancak âlemleri yaratan Allah bilir. Bunun içindir ki “Arş’tan maksat mülk-i serirdir, Kürsî’den maksat ise Allah’ın ilmidir” diye inananlar hata etmişler, âyet-i kerîme ve hadis-i şerîflere aykırı hareket etmişlerdir.


Allahü Teâlâ, Arş-ı A‘zam’ın altında ve onun nûrundan, yeşil zebercet renginde, etrafı kırmızı yakut renginde büyük bir Levh yaratmıştır.


Hakk Teâlâ, uzunluğu yüz yıllık mesafe olan zümrüt renginde bir yeşil Kalem yaratmıştır. İçindeki mürekkebi beyaz nûr olmuştur. Hakk Teâlâ Kaleme: “Ey Kalem, yaz!” diye nida edince Kalem heybetten ürküp gök gürültüsü gibi ses ile tesbih ederek, Levh-i Mahfûz üzerinde Hakk’ın emrine uygun olarak yazmaya başlamıştır. Kıyâmet gününe kadar olacakları yazarak Levh-i Mahfûz’u doldurmuştur. Sonra “yazılan yazıldı ve Kalem kurudu” gereğince Kalem kuruyup kalmıştır. Artık iyi olan iyi; kötü olan kötü kalmıştır. Fakat Allahü Teâlâ, Levh-i Mahfûz’a her gün ve gece üç yüz altmış kere nazar edip her nazarında bir şey siler, yerine bir şey yazar ve dilediğini işler. Nitekim Ra‘d sûresindeki âyet-i kerîmede: “Allahü Teâlâ dilediğini siler, dilediğini bırakır. Ümmü’l-Kitâb O’nun katındadır.” buyurulmuştur. Hakk Teâlâ’nın, kulların işlerini Levh-i Mahfûz’a yazması, gök ve yer ehlinin, mahlûkatın işlerinin ezelî ilme uygun olarak meydana geldiğini bilmeleri içindir. Levh ve Kalem’i inkâr eden münafıktır.


Allahü Teâlâ, Arş-ı A‘zam’ın altında ve onun nûrundan, Kürsî’nin karşısında, Cennet’in üstünde beyaz inci misali bir feza yaratmıştır ki adı Sidretü’l-Müntehâ’dır. Cebrâil-i Emîn ve melâike-i mükerreminin makamı burasıdır. Hakk Teâlâ, Sidretü’l-Müntehâ’da büyük bir ağaç yaratmıştır ki adı Tûbâ ağacıdır. Kökü sarı altından, dallarının çoğu kırmızı mercandan, yaprakları yeşil zümrütten ve çeşitli meyveleri şekerden olmuştur. Uçsuz bucaksız dalları Cennet köşklerine uzanır. Sayısız meyvelerinden Cennet ehli yararlanırlar. Sidretü’l-Müntehâ’da bulunan meleklerin Arş’ın nûru ile yanmamaları için Sidre ile Arş arasında yetmiş bin perde yaratılmıştır.


Allahü Teâlâ, Arş-ı A‘zam’ın altında ve onun nûrundan, Arş’ın ayağına bitişik, kırmızı mercan renginde boynuz ve kovan şeklinde büyük, uzun ve içi boş bir nesne yaratmıştır ki, onun boşluğunda bir berzah-ı evvel, bir de berzah-ı sânî vardır. Bunlardan birincisi insanların bedenlerine gelecek rûhların; ikincisi ise gelip gitmiş rûhların mekânıdır. Gök ve yerin tabakaları yuvarlak ekmekler gibi bunun içinde dizilip, ona değmeden hepsini içine almıştır. Bu boynuz gibi içi boş şey, İsrafil aleyhisselâmın Sûr’udur. İç yüzü balmumu yuvarlağı gibi, yani kovandaki petek gözenekleri misali delikli olup; ilk berzah âleminde bedenlere girecek rûhlar için, ikinci berzahta bedenlerden çıkıp haşri bekleyen rûhlar için o iç yüzün gözenekleri mesken ve bekleme yeri olmuştur. Rûh kuşları mertebelerine göre kıyâmet gününe kadar o gözeneklerde yuva ve yurt tutup her biri kendi makamında kalmıştır.

Yorumlar

5 üzerinden 0 yıldız
Henüz hiç puanlama yok

Puanlama ekleyin
bottom of page