Kâinatın Aynası: Varlığın Kaynağı ve Âlemlerin Tertibi
- Fizyonomist

- 15 Ağu
- 4 dakikada okunur

Bu bölümde, İslâm filozoflarının aklî delillerle açıkladığı en temel hakikat işlenir: Allah’ın varlığının zorunlu oluşu, O’nun dışındaki her şeyin ise mümkün varlıklar olması. Âlemlerin yaratılışı, cevher ve arazların mahiyetleri, varlıkların Allah’a olan ihtiyaçları ve bütün kâinatın O’nun varlığına delil oluşu ele alınır.
İlk bakışta sıradan görünen taş, gökte süzülen bulut, dalgalanan deniz ya da gökteki yıldızlar… Hepsi aslında tek bir hakikatin işaretidir: Zorunlu Varlık olan Allah’ın kudreti ve hikmeti. Bu bölüm, varlığın en temel ayrımını ortaya koyar: Allah’ın mutlak varlığı ve O’na muhtaç olan âlem. Böylece kâinat, insanın gözlerinin önünde bir kitap gibi açılır; her bir parçası O’na delil olur.
BİRİNCİ NEVİ
Vâcibü'l-Vücûd hazretlerini aklî delillerle isbat edip, O'nun eşyaya yakın, fakat bürünmüş olmadığını âlimlerin bulduklarını bildirir.
Ey aziz! Ehl-i hikmet (İslam filozofları) demişlerdir ki: Vâcibü'l-Vücûd'dan yani varlığı mutlak olan Allah Teâlâ'dan başka bütün varlıklara âlem denir. Hakk Teâlâ'nın zâtı her şeyden ayrıdır. Nitekim Hak Teâlâ Kur'ân-ı Kerim'de Nûr sûresi, 35'inci âyet-i kerimesinde:
«Allahü Teâlâ semâvat ve Arzın nûrudur. Onun nûrunun meseli, kandil konan yerdeki çırağ gibidir. Çırağ kandildedir. Kandil sanki kevkeb-i dürri gibi parlar. Kandil şarkıyye ve garbiyye olmayan mübarek zeytûn ağacının yağından yakılır. Bu yağ ateş değmeden ışık vermek üzeredir. Bunun nûru, çırağın ziyâsı ve kandilin letâfeti nûr üzerine nûrdur. Allahü Teâlâ, nûru marifeti ile dilediğini doğru yola getirir. Hakk Teâlâ insanlara misaller getirir ki hidâyeti bulalar. Allahü Teâlâ her şeyi bilir.» buyurmuştur.
Ayânın keyfiyeti ve eşyanın mahiyeti dikkatle düşünülüp incelense, varlıklara ve kâinattaki olaylara kalp gözü ile bakılsa, âlemin her parçasının Allahü Teâlâ tarafından sonradan yaratıldığına sağlam akıl sahiplerinin delâlet ve şehâdet etmesi kaçınılmazdır. Nitekim Hakk Teâlâ Tegâbün sûresi, 3'üncü âyet-i kerimesinde: «Allahü Teâlâ gökleri ve yeri hak ile, hikmet ile yarattı. Sizi en güzel şekilde tasvîr etti. Sonunda yine O'na döneceksiniz.» buyurmuştur.
Varlığı mümkün olan her şey varlığı mutlak olan Allahü Teâlâ'nın lutfu ile meydana gelmiştir. Varlığı mümkün olan, yani Allahü Teâlâ'dan başka bütün varlıklar, O'nun kudreti ile var olmalarına devam etmektedirler. Her şey geçici, Allahü Teâlâ ise bâkidir, devamlıdır. Nitekim Kasas sûresi, 88'inci âyet-i kerimesinde: «Her şey yok olacak, ancak Allahü Teâlâ'nın zâtı bâki kalacaktır. Hüküm O'nundur. Âhirette hepiniz O'na rücû olunursunuz.» buyurmuştur.
O Kâdir ve Hakîm olan Allahü Teâlâ'nın kudret ve hikmetinin eserleri, âlemde ve insanda, keskin görüşlü kimselerin gözüne cihânı aydınlatan Güneşten daha parlak şekilde çarpar. Nitekim Hakk Teâlâ kendi kitabında Fussilet sûresi, 53'üncü âyet-i kerimesinde: «Biz onlara kudretimize delâlet eden alâmetlerimizi âfâk-ı Arzda ve kendi nefislerinde gösteririz. Böylece onlara Kur'ân, Resûl veya tevhîdin hak olduğu ortaya çıkar. Yâ Muhammed! Her şeye şâhid olan Rabbin sana yetmez mi?» buyurmuştur.
O Sâni ve Bârî (var edici) olan Allahü Teâlâ'nın yoktan var etmesinin ve san'atının sırlarını dış ve iç âlemde izlemek, bilge kişiler için aydınlık gündüzden daha parlak ve açıktır. Nitekim Hakk Teâlâ Kelâm-ı Kadîminde Zâriyât sûresi, 20 ve 21'inci âyet-i kerimelerinde: «İmanlarında yakînleri olanlar için yeryüzünde ve kendi nefislerinizde Allahü Teâlâ'nın kudret ve vahdâniyetine deliller vardır. Dikkatle nazar etmez misiniz?» buyurmuştur.
Havadaki zerreler, dağlar, taşlar, yağmur damlaları, nehirler, denizler, belki dönen gökkubbenin her parçası, gezegenler, ateş, hava, su, toprak, madenler, bitkiler, hayvanlar ve var olan her şey, her zaman, gece gündüzden, her biri Allahü Teâlâ'ya senâ edip O'nun varlığını ve birliğini açığa çıkarmak ve bildirmek için bir lisan olur. Nitekim Hakk Teâlâ Nazm-ı Kerim'inde İsrâ sûresi, 44'üncü âyet-i kerimesinde: «Yedi kat gökler, yer ve bunlarda olan melekler, insanlar ve cinnîler Allahü Teâlâ'ya tesbih ederler. Mahlûkların hepsi hamd ile Allahü Teâlâ'ya tesbih ederler, fakat siz onların tesbihlerini anlamazsınız. O Halîm ve Gafûr’dur.» buyurmuştur.
Hattâ cihânda var olan her bir zerre, o parlak Güneşin varlığının gölgesinden var olma paylarını almışlardır. Hepsi Cemâlinin nûrunu görmek isteyen basiret sahiplerine saf ve parlak birer aynadır. Nitekim Fürkan-ı Mübîn'inde Bakara sûresi, 115'inci âyet-i kerimesinde: «Maşrık ve mağrib Allahü Teâlâ'nındır. Hangi tarafa yönelirseniz orası Hakk Teâlâ'ya ibadet cihetidir. Allahü Teâlâ, mağfireti geniş ve mü'minlerin işlerini bilicidir.» buyurmuştur.
Bütün İslâm filozoflarının ve din âlimlerinin çoğunun görüşleri şöyledir ki: Varlığı mutlak olan şeye vâcibü'l-vücûd derler. Yok olması mutlak olan şeye de mümteniü'l-vücûd derler. Varlığı da, yokluğu da mümkün olan şeye mümkinü'l-vücûd derler. Var olan her şey ya vâcibü'l-vücûddur veya mümkinü'l-vücûddur. Çünkü mevcut olan bir şey, kendi varlığı için başkasına ya muhtaç olur veya olmaz. Başkasına muhtaç değilse, o vâcibü'l-vücûddur ki, Allahü Teâlâ’dır. Eğer muhtaç ise, o mümkinü'l-vücûddur ki, âlemdir. Mevcud olmayan şey Allahü Teâlâ'nın ortağıdır ki yoktur. Çünkü hûkemâ (filozoflar) demişlerdir ki: Mevcudun yok olması mümkün değildir. Mevcûd devamlı mevcûd, yok olan devamlı yoktur. Ancak mevcudun bir mertebeden bir mertebeye ve bir hâlden diğer hâle intikal ve değişmeye uğraması, basit cisimlerden bileşik, bileşik cisimlerden de basit cisimlerin elde edildiği gibi mümkündür. Halk bu değişmeleri seyr ettiklerinde, var olan şeyin yok olduğunu veya aksinin meydana geldiğini zannederler.
O hâlde vâcibü'l-vücûdun isbatı zâhir olmuştur. Şöyle ki: Mümkinlere, yani âlemdeki her şeye mevcûd denilmektedir. Halbuki mümkinlerin var olması başkasına bağlıdır. Elbette o başkası sonunda Allah'a ulaşır. Çünkü vâcibü'l-vücûd olmadıkça mümkinü'l-vücûd da olmaz. Yani önce kendisine muhtaç olunan mevcûd gerektir ki, “falanca şeye filanca şey muhtaçtır” demek sahih olsun. O hâlde açıkladığımız şekilde Vâcibü'l-Vücûd hazretleri sâbit ve âyan olmuştur.













Yorumlar