Hûrîler, Gılmanlar ve Tûbâ Ağacı: Cennet Nimetler
- Fizyonomist

- 7 Ağu
- 2 dakikada okunur

Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın Marifetnâme adlı eserinde, Cennetin nimetleri öylesine ayrıntılı tasvir edilir ki, okuyanın hayal gücünü aşar. Meyveleri bir işaretle el uzatmadan gelen ağaçlar, rengârenk kasırlar, gül yanaklı, inci dişli hûrîler ve hizmet için saf saf dizilen gılmanlar… Mü’minler için ölüm ve ihtiyarlığın olmadığı, yiyeceklerin gül suyu misali hoş bir rayihaya dönüştüğü bu diyar, ebedî sürûr ve güven yurdudur. Fakat en büyük nimet, her hafta mücevherlerle süslü buraklar ile davet edilip Allah’ın cemalini görmek ve O’nun selâmını işitmektir.
Peki, Cennetin en büyük ağacı Tûbâ hangi hikmeti taşır? Hûrîlerin şeffaf tenleri ve ışık saçan taçları neyi sembolize eder? Ve Allah’ı görme lezzeti neden bütün Cennet nimetlerini unutturacak kadar büyüktür? Marifetnâme’nin bu bölümü, Cennetin kapılarını aralayarak ebedî mutluluğun tasvirini sunuyor.
İKİNCİ NEV‘İ: Cennetlerin çeşitli nimetlerini, içindeki hûrî ve gılmanları ve Allahü Teâlâ’yı görmeyi bildirir.
Ey aziz! Ehl-i tefsîr ve ehl-i hadis ittifakla şöyle bildirmişlerdir: Cennette bulunanların iştihâ ettikleri nimetler, her durumda hemen önlerine gelir. Yüksek ağaçlardan sarkan meyveler bir işaretle ellerine erişir. Çeşitli meyvelerle her an lezzetlenirler. İstedikleri yiyecek ve içecekleri hemen hazır bulurlar. Bu yemekleri yapmaya, pişirmeye lüzum yoktur. Çünkü Cennette zahmet ve ateş yoktur.
Cennet ağaçlarının en büyüğü, kökü Sidre’de, dalları Cennet kasırlarında olan Tûbâ ağacıdır. Güneşin tepede bulunup ışıklarının bütün evlere girdiği gibi, Tûbâ ağacının sayısız dalları da Cennet kasırlarına böylece girer. Meyvelerinden Cennet ehli lezzetlenir.
Mü’minlere, Cennette rengârenk döşemeli kasırlar hazırlanmıştır. İçlerinde tahtlar üzerinde, amber saçlı, hilâl kaşlı, kara gözlü, güneş yüzlü, tatlı sözlü, edepli, nazlı, inci dişli, mercan dudaklı, gül yanaklı, servi boylu, güzel huylu, gülden taze ve gönül alıcı pâkize hûrî kızları vardır ki, Cennet ehlinin temiz hanımlarıdırlar. Her biri çeşitli renklerde ve hafif ölçülerde yetmiş kat elbise giymişlerdir. Her hûrînin taze teni cam gibi şeffaftır. Başlarına çeşitli renklerde ışık saçan taçlar koyup türlü cevherlerle işlenmiş tahtlar üzerine yaslanıp mü’minleri beklerler. Karşılarında binlerce çocuk ve gılman saf saf olup onlara hizmet için ayakta dururlar.
Cennete giren mü’minler ebedî olarak orada kalır, hiç çıkmazlar. Selâm ile tatlı konuşurlar ve boş sözlerle asla gönül yıkmazlar. Cennet ehli için ölüm ve ihtiyarlık yoktur. Elbiseleri eskimez. Gönülleri zengin, gözleri toktur. Yiyip içerler, fakat ayakyoluna gitmezler. Yedikleri, güzel bir ter olup gül suyu gibi bedenlerinden çıkar. Cennetteki hûrîler ve kadınlar hayız ve nifas görmezler; kötü huylardan uzak ve temizdirler.
Cennet ehli her zaman emniyettedir. Tedbir ve tedarikten geçmiş, endişe ve üzüntüden uzak, hastalıklardan selâmette, sıhhat ve afiyette, devamlı sürûr ve saâdette ebedî kalırlar.
Allah’ın husûsî olarak mü’minler için tayin ettiği melekler, her bir hafta kadar zamanda bir kere mücevher eğerlerle süslü buraklar getirip Hak Teâlâ’nın selâm ve davetini tebliğ ve tebşir ederler. Mü’minler de buraklara binip Adn Cenneti’ne çıkarlar. Hakk Teâlâ’nın misafirhanesine varıp ikram ve izzetlerini görürler. Çeşitli nimetlerini yiyip selâm ve kelâmını işiterek kemâlde olan cemâlini baş gözü ile müşahede ederler.
O’nu görme lezzetinden mest olup Cennet nimetlerini unutur, sonra Hakk Teâlâ’nın bilgisi dâhilinde yine kendi makamlarına dönerler.
Bütün Cennetlerin bekçisi ve hâkimi bir mahbûb ve büyük melektir ki, şekli insan, ismi Rıdvân’dır. Cennette gece gündüz olmaz, bir an ışıksız kalınmaz. Çünkü Cennetlerin çatısı Arş-ı Rahmân’dır. Her zaman Arş’ın nûru orada parlar durur.













Yorumlar