Gizli Hazineden Kâinata: Marifetnâme’de Yaratılışın Sırrı
- Fizyonomist

- 1 Ağu
- 3 dakikada okunur

Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın Marifetnâme adlı eserinde anlatıldığına göre, Allah, henüz hiçbir şey yokken “gizli bir hazine” idi. Bilinmeyi dileyince nurdan bir cevher yarattı; bu cevherden hem ruhlar hem de cisimler doğdu. Ruhlar derecelerine göre sıralandı; meleklerden peygamberlere, evliyalardan insanlara, cinlerden hayvanlara kadar bütün varlıkların özleri bu nurdan varlık buldu. Ardından cevherin köpüklerinden gökler, arş, kürsî, cennet, cehennem ve dört unsur şekillendi. Böylece hem ruhlar âlemi hem de cisimler âlemi nizam buldu.
Peki, ilk yaratılan nur nedir? Ruhların sıralanışı hangi hikmeti taşır? Âlemler nasıl bir düzen içinde vücuda gelmiştir? İnsan varlığı bu büyük zincirin neresinde yer alır? Marifetnâme’nin bu bölümü, kâinatın başlangıcına dair ilginç sırlar ve derin yorumlar sunuyor.
İKİNCİ NEVİ, Kısaca âlemin yaratılışındaki tertibi bildirir.
Ey aziz! Tefsir ve hadis âlimleri ittifakla şöyle bildirmişlerdir: Allahü Teâlâ ve Tekaddes hazretleri Ehadiyyet mertebesinde bir gizli hazine iken tanınmayı isteyip severek rûhlar âlemini ve cisimler âlemini yarattı. Rahmetinin güzelliğini, kudretinin mükemmelliğini, azamet ve celâlini, bağış ve nimetini, san‘atının bolluğunu ve hikmetinin sırlarını meydana çıkarmak istediğinde, yarattığı bütün varlıklardan önce, Ketm-i Adem’den bir Cevher-i Ahzâr var etmiştir. Bir rivâyete göre de kendi nûrundan güzel ve büyük bir cevher var edip, ondan bütün kâinâtı ağır ağır ve sırasiyle ortaya çıkarmıştır. Bu cevher, Cevher-i Evvel, Nûr-ı Muhammed, Levh-i Mahfûz, Akl-ı Küll ve Rûh-ı İzâfî isimleriyle anılır. Bütün rûh ve cisimlerin başlangıcı ve menşei o cevherdir.
Allahü Teâlâ bu cevhere muhabbeti ile bakınca, cevher hayâsından eriyip su gibi akmıştır. Üste çıkan hâlis özünden bütün nefislerin ilk şekillerini yaratmıştır. Sonra meleklerin rûhlarını, sonra peygamberlerin rûhlarını, daha sonra sırası ile evliyânın, âriflerin, âbidlerin, mü’minlerin, kâfirlerin, cinlerin, şeytanların, hayvanların, bitkilerin ve tabiatların rûhlarını yaratmıştır. Bu rûhlar için mertebelerine göre belli makamlar tayin edip, her sınıf kendi belli makamına gitmiştir. Her rûh kendi cinsini bulup belli gruplar oluşturmuş ve her fırka kendi makamında kalmıştır. Rûhların bu on dört çeşidi ile Âlem-i Melekût tamamlanmıştır. Bu âlemin en yüksek, en saf ve en latifine Âlem-i Gayb, Âlem-i Lâhût veya Âlem-i Ceberût denilir. Ortasına Âlem-i Ervâh, Âlem-i Me‘ânî ve Âlem-i Emr isimleri verilmiştir. En altta, en yoğun ve cisme çok yakın olanına Âlem-i Mücerredât, Âlem-i Berzah ve Âlem-i Misâl gibi isimler vermişlerdir.
İki bin sene sonra Hakk Teâlâ, ezelî iradesi ile nam ve şânını meydana çıkarmak için cisimler âlemini yaratmak üzere o cevhere muhabbetle bir daha nazar kılmıştır. Cevherin yüzü suyu hayâsından harekete gelip dalgaları köpük köpük yükselmeye başlayınca, en üst köpüğünden Arş-ı A‘zam meydana gelmiştir. Onun altındaki köpüklerden Kürsî, Cennet, Cehennem, yedi kat gökler ve Anâsır-ı Erbaa (dört unsur: ateş, hava, su, toprak) yaratılmış, şekil verilmiştir. Arş-ı A‘lâ’dan Esfel-i Sâfilîn’e kadar bu madde âlemi bu tertip üzere nizam bulup, yukarıdaki on beş çeşit cisim ile varlık âlemi tamamlanmıştır. Bu âlemin en üstüne ulvî âlem, bâkîlik âlemi veya âhiret âlemi; ortasına orta âlem, moleküller âlemi, felekler âlemi veya gökler âlemi; en alt kısmına ise aşağı âlem, cisimler âlemi, unsurlar âlemi, varoluş ve yokoluş âlemi veya dünya âlemi denir.
Âlem-i Melekût ile Âlem-i Mülk’ün fertleri, yani rûhların on dört çeşidi ile basit cisimlerin on beş sınıfının toplamı, harflerin sayısı olan yirmi dokuzu bulmuştur . Harflerin terkibinden, insan sözlerinin temeli olan isim, fiil ve kelime meydana geldiği gibi; bu iki âlemin belli fertlerinin terkibinden de üç kısım birleşik cisim meydana gelmiştir ki bunlar, maden, bitki ve hayvandır. Yine bu iki âlemin fertlerinden üç bileşik cisim meydana çıkarak cihan kitabı bunlarla sayısız mânâlar bulmuştur. Nitekim ibret gözü ile âleme bakan ârifler, her şeyde nice hikmetler görmüşlerdir. Allah dostları da böylece Hakk Teâlâ’nın yaptıklarının sırlarına vâkıf olmuşlar, eşyânın harflerinden mânânın özüne ulaşıp Allah’a yakınlık ve O’nun yüce huzûrunu bulmuşlardır.
Âlem ki temâm nüsha-i hikmettir,
Mânâsını fehm eyleyene Cennettir.
Mahrûm-ı şühûd olanların çeşminde,
Zindan-ı belâ, çâh-ı gam ü mihnettir.














Yorumlar